Bayram ÖZEN yazdı. “Yaşatmalıyız onları…”

Bayram ÖZEN yazdı. “Yaşatmalıyız onları…”

ABONE OL
Kasım 1, 2022 09:57
Bayram ÖZEN yazdı. “Yaşatmalıyız onları…”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Mıgırdiç Margosyan’ın Şişli’de Yağmur adlı öyküsünü dinlemiştim yıllar önce. Öykü boyunca bir “Halil İbrahim” imgesine yer veriyordu yazar. Halil İbrahim en son olarak Margosyan’ın annesinin Şişli’deki Ermeni mezarlığında defnedilmeyi bekleyen tabutunun üzerine sel sağanak olarak yağıyordu. Öykü de öyle başlıyordu zaten. Sonra Margosyan, Diyarbakır’da Müslümanların “gavur mahallesi” dediği mahallede yaşadıklarına dönüyordu. Çuvallardan buğday olarak, kilerlerdeki küplerden un olarak her daim dolup taşıyor, evlerine ulaşıyordu Halil İbrahim. Ve her yıl eve yeni bir bebek geldiğinde, nenesinin tavada kavurduğu, üzerine bir tas su döktüğü unun üzerine tereyağı ve pekmez dökülerek yenen malez oluyordu.

Sonra nasıl olmuşsa olmuş, bir şekilde İstanbul’a gelmişlerdi. Fakat Halil İbrahim, yeni taşındıkları küflü bodrum katına uğrayamamıştı. Plastik kutular içerisinde az miktarda unu, yarmayı, nohudu, pirinci nasıl bereketlendirebilirdi ki bizim Diyarbakırlı Halil İbrahim? Yapamamıştı da zaten. Ve eve yeni bir çocuk geldiğinde, anası malez pişiremez olmuştu artık, çünkü güzelim tereyağlı pekmezli malez, artık çikolata soslu yaş pasta kokmaya başlamıştı, ve Margosyan’a göre annesi, işte buna, yani malezin yaş pasta kokmasına dayanamayarak ölmüştü…

Bu yıl pek çok değerimizi kaybettik. Yıllardır kaybediyoruz. Geçen hafta Halit Kıvanç’ın vefat haberini aldığımda da, daha önce Levent Özveren’in, Sungun Babacan’ın, Yıldız Kenter’in, Toron Karacaoğlu’nun, Nedret Güvenç’in, Sezai Aydın’ın ve ismini sayamayacağım nice yeri doldurulamaz kişinin vefatında da aklıma hep bu öykü geldi.

Bir iktidar temsilcisi çıkıp “Bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet bizim lügatımızı , düşünce setlerimizi yok etti” derse Halit Kıvanç, Jülide Gülizar, Tuna Huş nasıl yaşasın? Bedenleri ölmese de ruhları paramparça olmaz mı bunları duyduklarında? Gazetecilik yandaşlık ve iş takipçiliği şeklini alırsa, oyunculuk yalnızca sansasyon yaratmak anlamında okunursa, sunuculukta diksiyon değil önce güzellik aranırsa bu zarif, nazik ve gerçek anlamıyla usta insanlar dayanabilir mi bu kadar acıya? Onca imkânsızlığa, zorluğa rağmen elde ettikleri başarılara ve bıraktıkları izlere yazık olduğunu düşünmezler mi? …

Yaşatmalıyız onları… İş ahlâkında, zarafette, nezakette, dile hâkimiyette onları örnek alarak… Onların izinden giderek, açtıkları yolu daha da genişleterek ve aynı yolu takip etmek isteyen herkesi dahil ederek… Onların yıllar boyunca düşünce, sevgi, umut ürettikleri bu güzel dili yücelterek…

Halil İbrahim’in dilimizi, umudumuzu, yarınlara olan inancımızı da bereketlendirmesi için en değerli mayalardır onlar… Kaybetmemeliyiz onları… Hepimiz birer Halit Kıvanç olmalıyız bugün… Umudumuzu, geleceğe olan inancımızı çalan, bize umutsuzluk aşılayan, aramıza nifak tohumları saçan herkesi bertaraf etmek için aynı güler yüzlü , nazik ve disiplinli duruşu sergilemeliyiz… Bizim malezimiz her daim malez kokmalı, malez tadı vermeli… Ve hiçbir zaman ölmemeli bu ustalar… Bedenleri ölse de, hep bizimle yaşamalılar…

    En az 10 karakter gerekli
    Tüm Yorumlar (1)