Bayram ÖZEN yazdı.”Özgürlüğün tadı”

Bayram ÖZEN yazdı.”Özgürlüğün tadı”

ABONE OL
Aralık 18, 2022 22:24
Bayram ÖZEN yazdı.”Özgürlüğün tadı”
1

BEĞENDİM

ABONE OL

“Masallar çocuklara anlatılsa da, bilhassa çocuklar için yazılmış değildir. Hele hele onları uyutmak için yazılmış hiç değildir.” diyordu radyoda dinlediğim bir masal doktoru ve hocası. Ben de bugün siz büyüklere, isterseniz çocuklarınıza da anlatabileceğiniz bir masal anlatmak istedim birdenbire. Yine aynı radyo programında duyduğum bir masalı…

Bir varmıııııış bir yokmuş, uzak diyarlardan birinde, kristalden, altından ve mermerden yapılmış bir sarayı, her şehirde bir evi, her evde 100 at olan birer ahırı bulunan bir tüccar yaşarmış. Karun gibi zengin bu tüccarın tek dostu ise, kendisine bir gün Hindistan’dan getirilip hediye edilen özel bir papağanmış. Tüccar bu papağanı altından bir kafese koymuş. Papağan diğer türdaşlarının aksine, insan gibi konuşabiliyor, tüccarla her konuda sohbet edebiliyormuş. Ayrıca papağanın mizah anlayışı da kuvvetliymiş ve esprileriyle tüccarı kahkahalara boğuyormuş.

Bir gün tüccar papağanın yanına gitmiş ve doğduğu toprakları da kapsayan bir geziye çıkacağını müjdelemiş. Kendisinden bir isteği olup olmadığını sormuş. Bunun üzerine papağan, “Beni de yanınızda götürün ve özgürlüğüme kavuşturun efendi.” demiş. Altın kafesini tropik meyvelerle, kristal toplarla, altından zillerle donattığı papağandan bu isteği hiç beklemeyen tüccar, şaşkınlık ve öfkeyle böyle bir şeyin asla olamayacağını haykırmış. Papağan, altın kafes yerine ormanları ve ağaçları, tropik meyveler yerine dallarında olan her türlü meyveyi, altından ziller yerine arkadaşlarının sesini, kristal toplar yerine ise güneş ışığını tercih ettiğini de söylediğinde, tüccar öfkeden deliye dönerek papağanın bulunduğu odayı derhal terk etmiş.

Ertesi gün, çıkacağı uzun yolculuk öncesi dostuyla kırgın ayrılmamak için tekrar uğramış papağanın yanına ve sormuş. Özgürlüğünü elde etmek dışında benden istediğin bir şey var mı? Bunun üzerine papağan, “Beni sevdiğiniz için salmak istemediğinizi anlıyorum. O zaman benim doğduğum topraklarda yaşayan aileme ve arkadaşlarıma şu mesajı iletin: “Eyyyy özgür kuşlar! Altın kafeste yaşayan ben, tüm ailemi, arkadaşlarımı, akrabalarımı sevgiyle selamlıyorum.” demiş. Bundan pek memnun olan tüccar, bu mesajı doğduğu topraklardaki ailesine ve arkadaşlarına seve seve iletebileceğini söyleyerek sevinçle odadan çıkmış…

Nihayet, papağanının doğduğu ormana geldiğinde, ağaçlarda duran, uçuşan, ötüşen binlerce papağanın ortasında durmuş ve dostunun mesajını iletmiş. Ormandaki tüm hareket ve ötüşmeler birden bıçak gibi kesilmiş. Tüccar, mesajın anlaşılmadığını düşünerek tekrar iletmiş. Bunun üzerine, papağanlardan biri, konduğu bir ağaçtan kalkmış, alçalarak tüccarın ayakları dibine düşmüş ve ölmüş. Diğer papağanlar da o ilk papağanı takip etmişler. Nihayet orman, binlerce ölü papağanla kaplanmış. Buna yüreği çok sızlayan tüccar, dostuna bu acı hadiseyi nasıl anlatabileceğini de düşünerek eve dönmüş. 3 gün dostunun yanına uğrayamamış, ama nihayet tüm cesaretini toplamış, kendisini bekleyen papağana tüm olanları anlatmış.

Papağan bir iç çekmiş, ve kafesin dibine düşüp ölüvermiş. Kafesi açıp dostunu kollarına alan tüccar, kendi bencilliğine yanarak ağlamaya, pişmanlığını dile getirmeye başlamış. Onu bir ağacın altına bırakıp gömecek yer ararken, birden papağan canlanmış ve yüksek bir ağaca uçmuş pırrrr diye. Olayı şaşkınlıkla izlemekte olan tüccara da şunları söylemiş: “Senin aracılığınla aileme ve akrabalarıma ilettiğim mesajla, o özgür kuşların tavsiyesini almıştım. Onların tavsiyesini uygulayarak da özgürlüğüme kavuşuyorum. Özgürlük verilmez, alınır. Biz kuşlar sohbet edilmek, altın kafeslerde tutulmak için değil, ormanlarda özgürce yaşamak için yaratıldık. Hoşça kal dostum.” Birkaç gün sonra, altından, kristalden ve mermerden sarayında bunalan ve kendisini kafeste imiş gibi hisseden tüccar da yollara vurmuş ve dostuyla kavuştuğu ormanda özgürce yaşamışlar.

Kanatları gökleri okşayan kuşların özgür olmaları gerektiği gibi, aklıyla gökleri çelik kuşlarla yarabilen insanın da özgür olması gerekir. Yalnızca zincirlerle, prangalarla bağlanmak mıdır tutsaklık? Ya da bir cezaevinde, bir hücrede tutulmak mıdır yalnızca? Fikirleri hür olduğu sürece bu tutsaklar aslında elini kolunu sallaya sallaya istedikleri yerlere gidebilen, istediklerini yapabilen, ama fikirleri özgür olmayan binlerce kişiden daha özgür değiller midir?

Hiç düşündünüz mü her gün bizi kabul etsinler, bize sahip çıksınlar, bize arka olsunlar diye kaç hür düşüncemizi söylemekten çekiniyoruz her gün? Ya da kaç düşünceyi bize uymasa da benimser gibi görünüyoruz aslında benimsemediğimiz halde? Sabahları işe giderken makyaj yapıp yapmayacağımızı ya da belli bir gömleği giyip giymeyeceğimizi kendimize olan özsaygımızı korumak, kendimizi daha güzel ve özgüvenli hissetmek için kendi isteğimiz doğrultusunda mı belirliyoruz, yoksa bilmem kim bizi beğensin, bilmem hangi ortamda iğreti durmayalım, bilmem kim bizi dışlamasın diye başkalarının isteklerine, beğenilerine göre mi?

Şehrin ortasında, iş yerinde, sokakta, utanıyor muyuz dilediğimiz gibi şarkı söylemekten, ağlamaktan, gülmekten, küfretmekten? Gerçekten hür irademizle mi tercih ediyoruz farklı ve özgün olmaktansa binlercesi gibi tek tip olmayı? Ve ne derecede dayatıyoruz bizimle iletişim kuranlara nasıl olmaları, nasıl giyinmeleri, neler yapmaları gerektiğini? Halbuki biz sahip olduklarımızın ya da iletişim kurduklarımızın tutsağı olmaktansa onlarla özgürce bir iletişimi ve paylaşımı sürdürsek, en nihayetinde de onlar da bizim gibi özgürlüğün tadına yalnızlık hissi duymadan varsalar fena mı olur?

    En az 10 karakter gerekli
    Tüm Yorumlar (1)
    • Anonim

      The cutaneous morphology of DIHS can mimic a morbilliform drug eruption, but is importantly accompanied by facial edema, fever, and evidence of end organ involvement, including most commonly, eosinophilia 1500 absolute eosinophils, lymphocyte activation manifested as atypical lymphocytosis, lymphadenopathy, and or lymphocytosis and hepatitis dapoxetine for premature